26 Ocak 2014 Pazar

Çok basit: Ölüm

Bence bu defter, buraya sığmayacak!

(Sırt çantama kıyafet ve defter tıkıştırıyordum.)

Aslında bana kalırsa, hiç gitmeye niyetim yok ama, bir değişiklik olsun dedim ve dedemin vefatından sonra babannemin yalnız kalmasına içten içe üzüldüğüm için Nazilli'ye gitmeye karar verdim. Dedem öleli 1 sene oldu tamı tamına, hala garip hissediyorum. Belki çok aşırı samimi olmadığım için, belki de baba tarafının en küçüğü olarak en az anısı olan ben olduğum için, bilemedim. 

-------------x---------------
Öldüğünü haber aldığımızda, eski evdeydik. Hatta hafta içerisinde taşınıyorduk. Ben durumdan çok mutsuzdum çünkü eski evimizi çok seviyordum. 12 yıldır o evdeydim, evimiz ufaktı, odam belki de küçücüktü, arkadaşlarımı evime davet etmeye utanıyordum eskiden. Ama ben o evi çok seviyordum, metrekaresi metrekaresine, kıymetliydi benim için. 

Hasta olduğum için şirketten izin aldığım ve yatakta dinlendiğim bir gündü. Neyse işte, telefon çaldı, saat sabah 8 civarı. Babam şokla karışık, "nasıl?"larla kendini ifade etmeye çalışıyordu. Bi bok olacağını sezmiştim, durum çok berbattı ama ne olduğunu anlayamadım. Babam telefonu kapatıp, annemin yanına gidip "Babam vefat etmiş" dedi soğuk bi ses tonuyla. Annem şoka uğrayıp gözyaşlarına hakim olamadı, bense hala durumun verdiği afallamada kalmıştım.
-------------x---------------

Mr.Jingles'in ciddi bir hastalığı var, sanıyorum çok fazla yaşamayacak. Ayaklarına felç indi zira. İkisi de çalışmıyor.

Ölüm bizim için tuhaf bir mevzu. Çok klişedir, hep derler "işte insanlar için tek gerçek" bla bla bla... Evet büyük bir gerçek var ama, insanların unutabilmesi ve ölüm konusunda bu kadar rahat olabilmem biraz garip. Mr.Jingles için gerçekten çok üzülüyorum, onun çektiği acılar eminim çok şiddetli ve kötüdür, ama düşünüyorum da bazen, benim sağlık yüzünden saatlerce hastanede kaldığım, günlerce ayağa kalkamadığım ve işkence gibi ağrılar çektiğim zamanlarda, kim ölümden bu kadar zor bahsedebilirdi ki? 

Üzerinden bir sene geçti, ben şuanda sırt çantama 2 günlüğüne gideceğim Nazilli için eşya dolduruyorum. Babannem hala unutamadı, bazen durup durup ağlar. Yalnızlığı konusunda ise, durumu gerçekten psikolojik bunalıma bile gidebilir. Sevdiğim bir insandı. Belki de birlikte anımız çok yoktur ama, beni sevdiğini biliyordum.

Ruhun şâd olsun dede.

13 Ocak 2014 Pazartesi

Ne yapsakta, adam etsek şurayı?

Aman yaa!

(Söylenerek ayağa kalktım.)

Burayı çok boşluyorum, onbinlerce şey geliyor aklıma yazmak için, ama sadece iki hakkında yaşanan şeyleri yazıp yayınlamayıp bırakıyorum. Karman çorman değil, düzenli bir blog olması için çabalıyorum. Lakin sonra bakıyorum, biri anime, biri müzik hakkında söyleyecek bi ton sözüm varmış. Zaten yeterince inceleme yapan insanlar var bu konuda! Yazmak gelmiyor içimden!

*sigh*

Okumayı seven, insanlarla bir şeyler paylaşmasını seven bir sürü blogger takip ediyorum, lakin adam akıllı hiç oturtamadım şurayı. Sadece anlık yazışmalar, cool hareketlerin olduğu bir ton yazı yazıyorum ve hiçbirisini paylaşmıyorum. Beğenilmeme korkusu yüzünden.

İyice paranoyak oldum çıktım!

26 Mayıs 2013 Pazar

Müziğe Dair ve Thousand Foot Krutch

İnceden az önce kendime şaşırdım.

Çok aktif bir şekilde Twitter, Tumblr gibi platformların kullanıcısı olmama rağmen, hayatımın en önemli 3 olgusu hakkında (Müzik, Oyun ve Yemek) bir yazı bile bulundurmamışım.
Anime de bir parçam ama, onunla ilgili bir planım olduğu için burada belirtmedim ve piyasada "Animedyum" varken benim yazdıklarım çok takdir toplmazdı. En azından böyle düşünüyorum. Kaldı ki, Animedyum çok kültürlü, tecrübeli bir insan. Aşık dahi atamazdım. (Hitokiri, sana da selamlar :*)

Aslında en önemlisi, blogda hakkımda zevklerim konusunda zerre bir bilgi paylaşmamış olmam. Bir insan "Biohazard kim?" dediğinde, arkadaşlarım dışında bilgi alabilecek kimsenin olmayışı. Popüleriteden veya "aman herkes beni sevsin"den değil, sadece blog okuyucuları/yazarları çok tatlı insanlar, Twitter'daki küfürlü içeriklerimden veya Tumblr'daki yemek fotoğraflarımdan daha ciddi bir şeyler öğrensinler isterim hakkımda. Genelde insanlar blogları ortak bir duygu veya zevk paylaşmak için açmazlar mı zaten?

Konuya geleyim, hayatım boyunca müzik inanılmaz büyük bir yer kaplasa da bünyemde, sadece dinlemeden ibaretti her seferinde. Hala da öyle. Hiç müzik yapan kişilerle ilgilenmedim. Onlar kimdir sorgulamadım. Benim için net olan tek şey, ortaya çıkan eserdi. Her dilde olabilirdi bu. Japoncasından İbranicesine, Fransızcadan Rusçasına kadar bir ton müzik var. Hepsine de ilgiliyim. Hepimiz gün içerisinde yüzlerce şarkı dinliyoruz ama oturupta biri hakkında bile "bunu söyleyen adam nelerle ilgilenir?, hobileri nelerdir? şurada neyi ima etmiş? Gruptaki bassçının adı ne?" demişliğim yoktur. Hala da yok.

Eğer bir yerde duyarsam mutlaka İsim - Şarkı adı bilgisini öğrenmek isterim. O da şarkıyı tekrar dinlemek veya türünü sevdiysem Grubun/Şarkıcının başka şarkılarını dinlemek içindir. Sistemimi inatla değiştirmiyorum.

Ben insanların, İngilizce şarkı dinleyip "şurada şunu diyor yea çok romantik" laflarına zerre aldırış etmem. Zaten özenti oluyor onlar genelde. Sözlerini bir kenara yazarım, ileride o adamın söyleyebildiği gibi söylemek için. Bunun için bile lyric sitelerini kullanıyorum. Çünkü ben orada ne dediğini anlamam. Merakta etmem pek. Orada vermek istediği vurguya, müziğin tınısına bakarım. Özellikle bu ikisinin uyumuna bakarım.

Öncelikle tamamen boş vaktiniz varsa, yeni müzikler arıyorsanız sizin için alternatif derlemeler yapacağım. Grubun türü hakkında da bilgi vereceğim ilgilenirseniz diskografisini indirebilirsiniz. Size son zamanlarda dinlediğim, bazı şarkılarını özellikle paylaşmak istediğim bir gruptan bahsedeceğim:


Thousand Foot Krutch 

Türü: Alternatif Rock, Nu-Metal(eski albümleri)
(Last.fm grup için alternative rock demiş ve çok doğru demiş. Grubun çıkış yılı 1995.)


Şimdi bu grup Kanada'lı bir grupmuş. 3 kişilermiş grubun bi elemanı hep sonradan geliyor. Ya A grubundan buluyolar ya B grubundan. Devamlı değil yani.
(Bu bilgiyi de, blog'a "ne yazim yuaa hakkında..."derken buldum.)
Şimdi, söyleyen çocukta ses var. Bak çocuk diyorum adını hala bilmem, gördüm bi yerlerde ama Thousand Foot Krutch'u hatırlıcam derken ismi unuttum.
Bateri tınıları şahane. Sadece kemana biraz daha ağırlık vermeliler. Müzik bazı yerlerde boş kalıyor çok. Müzik boş kalır mı lan? Neyse işte.
Bu grubun Diskografisini indirdim "E for Extinction" için. O şarkıyı da radyo programı yaptığım bir dönemde istek üzerine Mehmet (Salman'a selamlar) adlı bir arkadaştan almıştım. Ardından şarkıyı yayınladığımda "İşte bu arkadaş!" demiştim.


Velhasılıkelam, albümlerini indirme fırsatı buldum şirkette. "Bi renk gelsin, bi dinleyelim bakalım neler yapmışlar" dedim. Adamlar şaka maka 8 albüm yapmışlar. Hiç üşenmedim, hepsini teker teker dinledim.
Albümlerinin %40'ı çöp. Yani oturupta bir daha dinlemeyeceğiniz bir sürü şarkı dolu. Bir farklılık yok ve ilk çıktıkları demo albüm cidden söz olsun, müzik olsun çok kötü.İlk çıkan 3 albüm; "Shutterbug", "That's What People Do" ve "Set It Off" albümlerini hiç elinize dahi sürmeyin. Sözleri de çok saçmasapan.





Şimdi diyeceksiniz, "e tepede sıkıyodun hani 'ben sözleri umursamam' diye?" Aynen karşim, ama şarkıda:
This song's for everyone like me... 
gibi bir ibare geçiyor. Şimdi sen Asi_Genç_90 mısın ki, "bu şarkı x adlı kişiye armağan olsun" tadında bir söz yazıyorsun? İtici geldi bi kere.Bir de grupta sürekli Facebook'ta etkinlik açıp yeterli insan toplayamadığı için parti iptal eden insan havası var. Her şarkı başladığında bi "Party Started!" söz öbeği var ama o gaza gelemiyorum.

Grupta eksikliğini çektiğim en önemli kısım ise, söz otursa müzik basit kalıyor, müzik coşku verse söz saçma(yani bir kafiyeye oturmuyor, vurgu yapamıyor, söylerken içinizden gelmiyor, olmuyor lan işte) Girişte diyorsun mesela "işte şarkı başlıyor!" arkasından nakarata bir giriyor, "bu o şarkı mıydı?" moduna düşüyorsun. Ama grubun da çok fazla dinleyeni var.

Tabii bunların arasından sıyrılmış şarkıları var, asıl grubun patlamasını yapan şarkılar bunlar olsa gerek. Şimdi grubun iyi taraflarına geliyoruz.

Dinlediğim şarkıları beğenme sırasına göre artı(+) ile puanlandıracağım:

  • 3 artı(+++): Evi barkı satın ama mutlaka dinleyin.
  • 2 artı(++): Eksik kalmayın, bilginiz olsun, dinlemeye çalışın.
  • 1 artı(+): Vaktiniz varsa, çok işsiz kaldıysanız öyle dinleyiverin.



Phenomenom albümü'ndeki çıkış parçası albüm adıyla bir olan "Phenomenom" şarkısı grubu sevmemde büyük bir etken oldu. Zaten bir çok dinleyici için de öyle olmuş olmalı ki arama yaptığınızda ilk çıkan 5 şarkı arasında. Grup burda safını biraz belli etmiş ve alternatif rock tarzına kaymış.

Albümde dinlediğim şarkılar: 
Phenomenom(+++), 
Last Words(+), 
Faith, Love and Happiness(++), 
I Climb(+)

Arkasından çıkan The Art Of Breaking albümünde de yine aynı albüm adıyla bir olan şarkısı, biraz daha seslerini duyurmuş olmalı ki sağlam bi popülerite kazandılar. Arkadaş böyle oturtunca cidden başarılı yapmışlar. Bak bak şu müziğe bak:

Albümde dinlediğim şarkılar:
The Art Of Breaking(+++)
Absolute(+)
[Absolute hakkında not: Bu şarkı da Egypt Central'in "White Rabbit" şarkısına benziyor nakarat olarak ama, sonradan çıktı o şarkı etkilemiş olamaz.] 



The Flame in All of Us albümünde de, asıl albümü duyuran şarkı Falls Apart olmuş, o şarkı da fena değil ama benim albümdeki favorim Learn To Breathe. Bu şarkının bende yeri ayrı oldu son zamanalarda.
Albümde dinlediğim şarkılar:
Falls Apart(++)
Learn To Breathe(+++)

Gelelim grubun aslında en çok duyulmasına sebebiyet veren albümüne: Welcome to the Masquerade. Albümün patlama yapan şarkısını bilmiyorum, ancak bu albümün bi çok şarkısı iyi. Yani indirecekseniz, bu albümü mutlaka indirin. Diğerlerinde sevip sevebileceğiniz şarkılar az olabilir ama klasik bir alternatifçiyseniz, bu albümü beğenirsiniz.
Albümde dinlediğim şarkılar:
Bring Me To Life(+)
E For Extinction(+++)
Outta Control(++)
Already Home(++)

Bunun arkasından da bi canlı müzik performansı olan Live at the Masquerade yapmışlar (Şekilsiniz ya...) canlı performansı güzel grubun. Öyle aksama tıksırma, 2 şarkı sonrası detone olma yok. Adamlar cici cici söyleyip albüme çevirmişler.

Arkasından bi fanlarının topladığı albümümsü bişey var tahminim Welcome to the Masquerade olsaydı şöyle olurdu diye, Welcome to the Masquerade (Fan Edition) yazar. O albüm WTTM şarkılarının yanı sıra, 3 tane de sonradan eklenen şarkılar var albümde olmayan. Hah işte orada bi "Shook" vardır ki, benim gönlümdeki yeri ayrıdır. Abartısız sabah akşam dinliyorum. (Diğer şarkıları dışında)



Son albümü ise, geçen sene çıkmış. "The End Is Where We Begin" yani deyu ki, aha başladığımız yerin sonu. (Tabiiki sallıyorum) bu albümde de, "War Of Change"a klip çekmişler ve çıkış şarkımız bu olsun demişler. İyi de yapmışlar çünkü bu şarkıyı da çok beğeniyorum.
Albümde dinlediğim şarkılar:
Be Somebody(+)
Courtesy Call(++)
War Of Change(+++)


Tipe bak :P

Nacizane ufak bir arşiv hazırladım size. Her şarkı hakkında abuk sabuk yorum yapmak isterdim ancak, kiminin zevki kimi gerer diye düşündüm. Çünkü bu albümlerde benim beğenmeyip sizin beğeneceğiniz şarkılar da olabilir. Ama benim tarzımı şarkıları dinledikçe yakalayacaksınız diye düşünüyorum.

Totalde grup çok tatlı. Vakit ayırıp dediklerimi dinlemeniz sizin açınızdan da renkli olacaktır diye düşünüyorum.

18 Aralık 2012 Salı

Her blog bir Alex değildir.

Çalıştığım yerde çok fazla vaktim var ve aslında hiç vaktim yok.
Bu blogun hala kendini bulamaması da cabası.
Hangi kalıba soksam girmiyor.
Neler neler denedim, çözüm yok.
Salıp gidiyorum.

Aslında sağlam bi zevk sahibi olduğumu söylüyorlar, ama şu blogu bi oturtamadım.
Ancak bu blog çoo...oook eski olduğu için ergenlik kriterimde var.
Bu blog bi devrin battığı yer kanka.
Bu blogun açılış tarihi 2008 civarı. Hemen hemen 17 yaşındaymışım. En isyankar hallerim. Daha sağlıklısı beklenemezmiş yani çok normal.
Neler neler yazmışım bloga. Patlaması lazım o derece. Anlamsız bayağı çünkü. Vermek istediğim mesajı kendim bilmiyorum. Mesele orada.

Tekrar kayıtsızca tema arayışına girdim.

26 Ocak 2012 Perşembe

Bazen teşekkür etmek için nedene ihtiyaç yoktur.

Bu blogdaki ilk amacım, çok populer, kuul birisi olmaktı. Çok hevesliydim her şeye. Bir çok kişi beni izlesin, bana baksın, populer olayım gibi heveslerim vardı. Ama şimdi düşünüyorum da, sadece bir kişi bile beni takip ediyorsa, gerçekten çok mutlu bir zivzeri olacağım. Çünkü blog alemi yaş, dil, din, ırk, renk, cinsiyet, tuttuğu takım, en son yediği yemek gibi şeyleri (bi dakika, yemek farkediyo onu aradan çıkaralım. :p) umursamayan bir ortam. Ve en güzel kısmı da o.

Bunun için, uzun süredir girmediğim blogumda tekrar takılmaya, eğlenmeye ve o bir kişiyi yakalamaya geldim. Sadece bir kişi bile olsa, benim yazılarımı takip etmekten mutluysa, işte ben o zaman o beni takip edenden x5327483 kez daha mutluyum.
Bir kişi benim fikirlerimi desteklesin, "evet amk bence de böyle ağzın bal yesin senin Biohazard" desin, yok abi o mutluluk tarif edilemez.
İnsan, insanın kıymetini bilmeli en başta. Saygılı, hoşgörülü ve güleryüzlü olmalı. Bizden sonraki nesil için çok aranan bir kelime olabilir ama, onlar da büyüyünce böyle düşüneceklerdir eminim. Yani inşallah.
Bu nedenle, teşekkür ederim. Beni izlemeye devam edin :)

3 Haziran 2011 Cuma

Future

Hayat ne kadar garip. Her şey aslında insanlar için. Az önce alt komşuyu hastaneye kaldırdılar. Şimdi ise bir düğün konvoyu geçiyor..

Şu anda ben oturmuş bir yandan İngilizce çalışıyor, sağlığımdan şikayet ediyorum. Kimisi film çekiyor, kimisi düğüne gidiyor, kimisi şu anda intihar ediyor, kimisi ağlıyor, kimisi içip dışarıda şarkı söylüyor, kimisi seks yapıyor, birinin şu anda gireceği önemli bir sınav var, kimisi çok önemli bir sanatçının konçertosunu bir sanat merkezinde dinliyor, kimisi ilk öpücüğünü alıyor. Birisi nezarete atılmış, birisi de kusuyor. Birisi ofiste temizlik yapıyor. Birisi bebek doğuruyor, birisi Londra'ya giden uçağı kaçırmış vaziyette. Kimisi de o uçakta muhtemelen içkisini yudumluyor. Birisi hayatının en önemli kararını almaya zorlanıyor. Birisi matbaada, bazısı hastanede, bazısı da emniyette.

Gelecek çok farklı. Herkes için.

10 Eylül 2009 Perşembe

wut?

İstediğim şey oluyor. Ancak onu yaşatabilecek miydim? Bunca zamandan sonra? Soyutlanmadım mı ? Yıpranmadı mı? Değişmedi mi birşey yani?
Fark neydi? Bu anlamsız şey sonradan mı anlamlaşacaktı? Yoksa başından beri anlamlıydı da, ben mi anlamıyorum?
Bir bulmaca ve ben soruları yeni mi tamamlıyordum?

NOW!
the writings on the wall,
it won't go away.
it's an Omen,
you just run out of automation.